22 Eylül 2008 Pazartesi
DİN VE İNSAN
Sayın Ahmet Altan
Taraf Gazetesi Yazarı 2 Ağustos 2008
Sayın Altan;
2 Ağustos 2008 tarihli ve "Çocuklar ve Din" başlığını taşıyan yazınız.
"Beni dindar olmak isterdim. Dini bilmek isterdim" diyerek yakınmanıza gerek yoktur. Zira; dindar olmasanız da ve hatta ateist olsanız da, DİNİ öğrenmenize engel yoktur. Okuma yazma bilen her insan için dini öğretecek kaynak, bol miktarda vardır. Elmalılı Hamdi Yazır'ın Kur'an tercümesi, Yaşar Nuri Öztürk'ün "Allah ile aldatanlar" kitabı, sizi, din hususunda aydınlatabilir.
Dinin özü hakkında bilgi edindikten sonra dindar olmanızda mecburiyet yoktur. Faydası; din adına insanları aldatanların, sömürenlerin, yanlış yönlendirenlerin içyüzlerini öğrenerek, halkı, taassup ve irticadan kurtarmaktır. Zira; "Dindarım" demekle dindar olunmaz. Aslında din; insanların yaradılışındaki gayeyi idrak etmeleri ve kendilerinden üstün bir Kudretin varlığına inanmalarıdır. Ki; bu haslet, insanların yaradılışında mevcuttur. Çünkü; Allah, hiçbir canlıya vermediği İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarını, sadece ve sadece insanlara bahşetmiştir. Neden? Bilsinler, bulsunlar, olsunlar diye!..Bunun adına da "Aslını araştırmak aşkı" denir. Biraz açayım:
Bilse de, bilmese de, inansa da, inanmasa da, istese de istamese de her insan; elinde olmadan kendisine "Ben kimim, nereden ve niçin geldim ve ne olacağım?" sorularını sorar. Cevaplarını bulur veya bulmaz; ama, kainatın muhteşemliği ve alemdeki muazzam ahenk, her insanın dikkatini çeker. Kolay değildir:
Kainatın en muhteşem varlığı olan; arzın derinliklerine inebilen, denizlerin dibinde dolaşabilen, semaya çıkabilen, limlere mevzu, sanatlara model verebilen insan; bütün kudretine rağmen, bir noktada da, gayet acizdir; icabında, gözle göremediği, elle tutamadığı "mikrop" adı verilen bir varlığa yenik düşer. Yani; aczi de meydandadır:
Ağaran saçının ağarmasını durduramaz.
İstediği bir kadınla evlenip de, istediği şekilde "rengi, böyle olacak, zekası şu kadar olacak, v.s. gibi" bir çocuk yapamaz.
Kabrin kapısını kapayıp, ölümü öldüremez.
"İstikamet, karşıdaki çukurdur!" emrine uymamazlık yapamaz ve en nihayet, 2 metre uzunluğunda ve bir metre genişliğindeki bir çukuru doldurur.
Hayatı boyunca elde ettiği bütün varlığı, neticede kabrinin üstündeki bir toprak yığınından ibaret kalır. Zamanla, o toprak yığını da ortadan kalkar ya!..Yani; hiç kimse, bedeni dahil, elindeki varlığı koruyamaz.
Bir görünüşüyle gayet kudretli ve muhteşem; bir görünüşüyle de, gayet aciz bir varlık olan insan, aslını araştırmak zorundadır.
Bu araştırmasında da, karşısında Dini bulur. Ama; bu din, dünyadan habersiz, belirli kalıpların dışına çıkamayan camilerdeki "Dinadamıyım" diye ortaya çıkan cahil kimselerin anlattığı Din değildir.
Kainatta bir oluş (Fıtrat) ve muhteşem bir diziliş (Tabiat) görürüz. İşte DİN de; bu oluş ve dizilişin intizamıdır. Bu gerçeğe göre;
Bu oluş ve dizilişi ve de intizamı görüp de kabullenen her kişi, "Ateistim" dese de, gerçekte dindardır. Zira; kendisinden üstün bir kudretin varlığını kabullenmiştir. Bundan sonrası da, taşıdığı "İrade ve hürriyet" sıfatlarının hakkını vererek, aslını araştırmak zevkine bırakılmıştır. Aslını bulabilenler bu alemden mutlu ve bulamayanlar da, mutsuz göçeceklerdir. Sonrası, Allah'ın takdirine aittir.
Saygılarımla. Ecz. Hüsnü Akıncı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder