24 Eylül 2008 Çarşamba

AKSİYON DERGİSİ--KOD ADI

Editör
Kapak
Yazarlar
Karakutu
Kulis
Dosyalar
Siyaset
Ekonomi
Dünya
Söyleşi
Portreler
İş Dünyası
Spor
Bilişim-Teknoloji
Bilim
Kültür-Sanat
Kitap
Sinema
Alışveriş-Moda
Otomotiv
Arka Pencere
AC_FL_RunContent( 'codebase','http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=7,0,19,0','width','170','height','300','src','banner/today/today_banner170x300','quality','high','pluginspage','http://www.macromedia.com/go/getflashplayer','movie','banner/today/today_banner170x300' ); //end AC code




-
ARKA PENCERE - Alperen Köseoğlu

AC_FL_RunContent( 'codebase','http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,29,0','width','170','height','112','src','swf/okurhatti','quality','high','pluginspage','http://www.macromedia.com/go/getflashplayer','movie','swf/okurhatti' ); //end AC code







Ziyaretçi İstatistikleri

Aktif
Ziyaretçi

:

50
-->
Bugün
:
5,637
Dün
:
41,030
2008 Temmuz
:
9,683,308
2008 Haziran
:
1,343,867
2008 Yılı
:
12,342,349
2007 Yılı
:
22,974,343
2006 Yılı
:
17,268,465
2005 Yılı
:
8,563,789
Toplam Üye
:
18,064
AC_FL_RunContent( 'codebase','http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,29,0','width','170','height','255','src','son3sayi','quality','high','pluginspage','http://www.macromedia.com/go/getflashplayer','movie','son3sayi' ); //end AC code




-------------->


Adnan Öksüz - Sayı: 386 - 27.04.2002
yorum ekle
“MGK muhatabım değıl”
Kendisini her ne kadar ‘gönüllü uyarıcı’ olarak tanımlasa da, gazeteci Çölaşan’ın yazılarına sık sık kaynaklık etmesi açısından kimilerine göre ‘Çölaşan’ın kuşu’ olarak nitelendirilen Vatandaş Hüsnü esasen herkesin kuşu. Vatandaş Hüsnü Akıncı eczacı olmasına karşılık kendisini devletin yüçelmesi ve milletin refaha ermesinde vazifeli görüyor

AC_FL_RunContent( 'codebase','http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=7,0,19,0','width','200','height','160','hspace','20','vspace','20','align','right','src','reklam/bankasya_0708_kredikarti_aksiyon_sitegeneli_200x160','quality','high','pluginspage','http://www.macromedia.com/go/getflashplayer','movie','reklam/bankasya_0708_kredikarti_aksiyon_sitegeneli_200x160' ); //end AC code







Kod adı; ‘Vatandaş Hüsnü’. Esas mesleği eczacı olmasına karşılık, başta gazeteciler ve politikacılar olmak üzere birçok kesime ve kişiye yazdığı uyarı ve bilgilendirme notlarıyla tanınıyor. DTP eski lideri Hüsamettin Cindoruk’un kendisi hakkında ‘Hepimizi ipe dizer’ dediği ‘vatandaş Hüsnü bugüne kadar birçok kişiye bilgi notları göndermiş. Tansu Çiller’e gönderdiklerini ise kitaplaştırmış. Son gözdesi Devlet Bakanı Kemal Derviş. Düzce depreminde birçok varlığını kaybetmesine karşılık bölgede eczacılık yapmaya devam ediyor. Bir ayağı da İstanbul’da. Vatandaş Hüsnü’nün önemli özelliklerinden birisi de Yunanistan ve özellikle Selanik göçmenlerinin kurdukları ve faliyette bulundukları Lozan Mübadilleri Vakfı’na katkı sağlıyor olması. Kendisi her ne kadar kabul etmese de, ‘Çölaşan’ın kuşu’ olarak kabul edilen ve çeşitli kesimlerden insanlara mektuplar yazmakla ünlenen ve ‘Vatandaş Hüsnü’ olarak da unvanlandırılan Hüsnü Akıncı sorularımızı cevapladı: –Siz esasen eczacısınız; ama herkese fikir veriyorsunuz, mektuplar yazıyorsunuz...Bu işin eczacılıkla bir ilgisi yoktur. Veya herhangi bir meslek sahibi olmakla bir ilgisi yok. –Kaç yaşından beri mektup yazıyorsunuz?Yaklaşık 17 yaşından beri Türkiye’nin meseleleriyle ilgiliyim. 1980’li yıllara kadar yazdığım mektup sayısı azdır, asıl bu tarihten sonra başladı metukplarım. Bu tarihe kadar bir hatıra gibi kendim için notlar alıyordum. 12 Eylül İhtilali’nden sonra mektup yazmaya karar verdim. “Olayları çok iyi takip ederim”–Hangi olay ya da kişi sizi böyle bir eyleme itti?Bir kere Türkiye’nin çeşitli zamanlarda oyunlarla karşı karşıya kalması, kaide dışı olaylarla karşılaşması beni hep düşündürmüştür. Ben Türkiye’yi çok yakından takip eden bir insanım ve bu olaylar karşısında kayıtsız kalamazdım.–Özellikle gazetecilere, köşe yazarlarına mektuplar yazıp birtakım haberler veriyorsunuz, yorumlar sunuyorsunuz. Gazeteci Emin Çölaşan da sık sık sizin yazı ve yorumlarınızı yazılarında referans gösteriyor. Çölaşan’ın kuşu tabiri de buradan mı kaynaklanıyor?Emin Çölaşan yazılarımdan sık sık alıntılar yaptı. Hatta Çölaşan’ın bir Pazar Sohbeti’nde konuğu oldum. Ama benim için bazılarının Emin Çölaşan’ın kuşu yakıştırmaları kesinlikle doğru değil. Çünkü ben bütün yazılarımın altına kendi imzamı atarım. Türkiye’ye zarar verebilecek ne kadar hareket görürsem onların karşısında olurum ve gerekli yerleri uyarırım.Yoksa şahısların hataları benim ilgim dışındadır. Mesela, Güngör Mengi alıntı yaptı bazı yazılarımdan. Birer cümlelik Yavuz Donat alıntı yaptı... –Emin Çölaşan’la sık sık görüşür müsünüz?Sık görüşürüz ve kendisini çok iyi bulurum. Yalnız size birşey söyleyeyim; bugünkü medya yapısıyla Türkiye’nin bir yere gitmesi mümkün değil. Medya patronunun holdingi var, bankası var ve devletle iç içe. Türkiye maalesef 15–20 holdinge teslim olmuş durumda. Aksini söylemek isteyen varsa gelsin konuşalım. –Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, tüm bunları yaparken? Bir uyarıcı olarak mı görüyorsunuz?Vatandaşlık görevimi yapmış olarak görüyorum. Vatandaşın böyle bir hakkı var, bu hakkı kullanması lâzım. Her vatandaşın diğer vatandaşlara karşı birtakım vazifeleri var. Hak ve vazife kavramları ülkede iyi işlerse o memlekette işler iyi gider; aksi takdirde anarşi olur. –Bu uyarılarınız gerektiği gibi yerine gidip değerleniyor mu?Onu bilemem. Ama şu kesin, milletler layık olduğu idarelerle idare olunurlar. Burada devlete karşı sahiplik şuuru lazım. “Ne olacak bu memleketin hali?”–Nasıl başladınız bilgilendirme notları yazmaya?Burada size bir anımı anlatmak istiyorum. Bankalar krizi patlak verdiğinde –Egebank vs.– basın olduğundan daha abartılı verdi haberleri. Bu tabii toplumda her yerde konuşulmaya başlandı. Birgün Kadıköy Pazarı’ndan alış veriş yapıyoruz. Kavak inciri vardır, çok lezzetlidir ve her yerde de bulunmaz. Onu da çok severim. Tezgahtarlar çok meşgul, bir yandan çalışıyor bir yandan sohbet ediyorlar; yolsuzlukları konuşuyorlar. Yolsuzlukları konuşan tezgahtarın tartarken elini şöyle terazinin bir kefesine kuvvetlice vurması dikkatimi çekti. Vuruyor ve kese kağıdının daha ağır gelmesini sağlıyor. Bu, kiloda en az 150 gram kadar fark ediyor. Sıra bana geldiğinde ben bunlara dedim ki ‘Ne güzel memleket meselelerini konuşuyorsunuz; ama benim incirimi tartarken iki üç tane incirimi çaldınız. İki üç tane incir çalmakla devletin trilyonlarını çalmak arasında ne fark var?’ dedim. Kıpkırmızı oldular. Yorum yapacak kişinin en azından kendisinin dürüst olması lazım. Dürüst değilsen zaten yapacağın nasihat de tutmaz.–Sıradan insanların tepkisi nasıl oluyor sizin çıkışlarınıza?Bana soruyorlar mesela ‘Bu memleketin hali ne olacak?’ diye. Benim onlara verdiğim ilk cevap şu oluyor; verginizi tam olarak veriyor musunuz? Vergini tam olarak vermiyorsan, kayıtdışı çalışıyorsan o zaman söyleyecek bir sözün olmamalı. İşi sadece maddi yönüyle ölçmemek lazım. Devletin yücelmesi, milletin refaha ulaşması topyekûn bir dayanışmayla sağlanabilir. “Uyarılarıma cevap alamıyorum”–Ne tür tepkiler geliyor uyarılarınıza?Hiçbir cevap gelmedi. Aslında benim bu uyarılarım kişileri muhatap almıyor; kurumsal düzeyde genellikle. Dikkat ederseniz bu yazılarda bir analiz yapıyorum, bir de çıkış yolu gösteriyorum. –Tansu Hanım’a yazdığınız çok sayıda mektup var..Evet mesela bu mektuplarda, 10 sene önce ben bankacılık sisteminin çökeceğini söylemiştim. –Peki 10 sene sonrası için bugünden neler öngörüyorsunuz?1994 yılında 5 Nisan Kararları alındığı zaman bir kısım basın o zaman bunu ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük reformu olarak’ takdim etmişti. Ben o zaman bu kararları ‘Cumhuriyet tarihinin en bilinçli, en planlı soygunu’ olarak ifade etmiştim. 5 Nisan Kararlarının verdiği tahribatı Türkiye 10 senede tamir edemez diyordum. Bundan sonraki 10 sene için de aynı şeyi söylüyorum; bu ekonomik program, rant esasına dayanan ve yanlış para politikalarından oluşmaktadır ve sonuç farklı olmayacaktır. –Hastalık tamam da, çözüm yolu nedir?Bunun için bir ülkenin bütçesine bakmak lazım; 2002 yılının bütçe rakamları önümde. Gelirler 71 katrilyon TL, giderler 98 katrilyon TL, bütçe açığı 26.9 katrilyon TL. Bu rakamlarla ülkeyi düzlüğe çıkarmak mümkün değil. Devletin tüm vergi gelirleri iç borç faizine yetmiyor. İç borç meselesini halletmeden bu ülkenin sorunlarına çözüm bulmak imkansız. Varsa böyle biri o zaman tüm iktisat kitaplarını yeniden yazmak lâzım. –Bunları tüm başbakanlara yazdınız mı?Evet yazdım, bütün başbakanlara yazdım. Bülent (Ecevit) Bey’e de yazdım. Benim yazılarımda hakaret yoktur, istek yoktur. “MGK benim muhatabım değil”–Milli Güvenlik Kurulu’na da bu görüşlerinizi ilettiğiniz oldu mu?MGK benim muhatabım değil ki. –Ama genellikle bu türden mektuplar çoğunlukla bu makama da gönderiliyor...Hayır, Milli Güvenlik Kurulu çözüm yeridir. Vatandaş kendi aklınca bir çıkış yolu arıyor, oraya yazıyor ama MGK kendisine gelen mektupları, yazıları sevkediyor ilgili makamlara. Başka birşey yapamaz, onun sahası değil. MGK sivil ve askerlerden oluşuyor. Oradaki siviller zaten benim muhatabım, askerler değil. –Cumhurbaşkanlarına da yazdınız mı?Yazdım tabii.–Ahmet Necdet Sezer’e de yazdınız mı? Neler yazdınız?Sezer’e daha yazmadım. Uygun bir zamanı bekliyorum. Varlığı ve yokluğu tam olarak bir açığa çıksın diyorum ve hâlâ bekliyorum. –Ama Kasım krizi Köşk’te başladı. Efendim o tamamen spekülatörlerin işiydi. O da bahane oldu. Ama ben size ilginç bir noktayı aktarayım. Kasım kriziyle sonrasındaki Şubat krizi arasında çok enteresan bir bağlantı var. Mesela Kasım krizinden önce Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde diretmesi vardı. “Krizlerin arkasında dış komplolar var”–Yani kriz Türkiye’nin Kıbrıs direncini kırmaya mı yönelikti?Evet, bu direncini kırmaya yönelikti. İkincisi de Şubat krizinden önce çok önemli bir olay cereyan etti; Genelkurmay Başkanı’nın Çin ziyaretinde füze sistemleri anlaşması yapıldı. Ben Şubat krizini oraya bağlıyorum. Size daha enteresan birşey daha söyleyeyim. Demokrasiye geçtiğimiz 1950’li yıllardan sonra meydana gelen birtakım olayları sadece iç çekişme olarak nitelersek kendimizi kandırmış oluruz. İngiltere’nin gözlemciliğinde Türkiye, Irak, İran ve Pakistan arasında kurulan Bağdat Paktı bu dört ülke arasında umulmadık bir yakınlaşma meydana getirdi. Gayet iyi iktisadi gelişmeler başladı. Tabii ki Ortadoğu ve Orta Asya, Kafkasya politikasında etkili olacak bir yapılanma Batı ülkelerini rahatsız etti. Ve birtakım provokasyonlar başladı Türkiye’de. Mesela, 1955’teki 6–7 Eylül olayları. Bu Batı ülkeleri nezdinde Türkiye’yi yaralayan bir olay oldu. Azınlıklara yönelik hareketler. 1957’de erken seçime gidildi, 1958’de devalüasyon oldu. İşte bu arada Bağdat Paktı’nın ilk halkası koptu, Irak’ta ihtilal oldu. Arkasından Pakt’a üye olmamasına rağmen bu ilişkilerden olumlu yararlanan Suriye’de ihtilal oldu. Arkasından 1960’ta Türkiye’de ihtilal oldu. Hemen ardından da Pakistan’da. Ve Pakt bozuldu. 27 Mayıs İhtilali’ni iç karışıklıklara bağladılar. Bunların hepsi yalan. Bunun tek sebebi var; Türkiye Batı ülkelerinden kredi istedi, alamadı. Sovyetler Birliği’ne yöneldi. İhtilal olmasaydı dönemin başbakanı Adnan Menderes o yılın haziran veya temmuz ayında Sovyetler’i ziyarete gidecekti. –Bu anlattıklarınız kimilerine göre komplo teorisi.Olur mu? Bu 20–25 yılı huzur içinde geçirmiş olsaydık bugünkü sıkıntılarımızın hiçbirini konuşmayacaktık. Bunun bir de ikinci basamağı var.“Rusya ile ne zaman yakınlaşmışsak..”–O nedir?1967 başından itibaren Türkiye’nin karışmış olması. AP iktidarı daha yeni gelmiş, neyi başaramamış belli değil. Tam bu aşamada sağ–sol kavgaları başladı. Ne oldu peki bu arada? 1967 başında hükümet Sovyetler Birliği ile teknik ve ekonomik işbirliği anlaşması imzaladı. 1970’li yıllardan 1980 İhtilali’ne kadar da bir kaos dönemi yaşadı, Türkiye. 1976’da önemli bir olay daha oldu. Hükümet yine Sovyetler Birliği ile 11 büyük projeyi kapsayan ikinci bir anlaşma imzaladı. İmzalanan o projelerde hele bir ayak vardır ki bu pek konuşulmuyor Türkiye’de, o da şudur; 1986’da açılması planlanan Karadeniz rafinerisi ve petro kimya tesisleri. Bu Trabzon’da kurulacaktı. –Bunun nasıl bir anlamı olacaktı Türkiye’nin geleceğinde? Rusya bugün bile petrol pazarlamada sıkıntı çekiyor. Trabzon’da bu tesis kurulsaydı, Kırıkkale, İstanbul, İzmir ve Mersin Rafinerileri ile Yumurtalık boru hattı birleşecekti ve Kafkas, Rus, Orta Asya petrolleri rahatlıkla Akdeniz’e açılabilecekti. Türkiye kaide dışı olaylara maruz kalmasaydı, bugün dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olurdu. ABD ve Japonya’dan sonra. Almanya’yı sollardık. –Bu olaylara sebebiyet veren dış ülke başbakanlarına, cumhurbaşkanlarına da mektup yazdınız mı hiç?Yazdım, ABD eski başkanlarından Bush’a yazdım. Dünya sulhuyla ilgili.“Fenerliyim ama hiç maça gitmedim”–Kitap okur musunuz? En son hangi kitabı okudunuz?Çok okurum. En son Oktay Sinanoğlu’nun ‘Hedef Türkiye’ isimli kitabını okudum. –Sporla aranız nasıl?Bireysel olarak spor yaparım, çok yürürüm. –Hangi takımı tutuyorsunuz?Küçüklükten beri Fenerliyim ama bugüne kadar Fener’in maçları dahil hiçbir maça gitmedim.–Size ayaklı kütüphane mi diyorlar?Hayır ama günlük basını iyi takip ederim; sonra onları iyi yorumlarım. Olayların arasındaki uçları birleştirmede benim üzerime yoktur. –Bilgilendirme notlarınıza gelirsek, bu mektuplar ne kadar vaktinizi alıyor?Çok zamanımı aldığını söyleyemem. Bir kere hiçbir not için önceden müsvedde hazırlamam. Direkt oturup yazarım. Bu vakit kaybını önlüyor. E- mail: a.oksuz@aksiyon.com.tr

Hiç yorum yok: