30 Eylül 2008 Salı

KAPATMA DAVÂSI VE TAHRİK

Sayın Cengiz Çandar
Referans Gazetesi Yazarı 29 Nisan 2008

Sayın Cengiz Çandar;

29 Nisan 2008 tarihli ve "Kapatma Davâsı ve ABD ile AB'ın Çizgileri" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Merak ediyorum:
Siz, dâimâ başkalarının istek ve çıkarlarına göre mi, Türkiye'ye yön vermeye ve o istikamette kamuoyu oluşturmaya çalışacaksınız?
Yoksa sizin, bu istikâmette bizim bilmediğimiz bir misyonunuz mu vardır?
60'lı, 70'li ve 80'li yıllarda önemli roller oynadınız. Türkiye'yi 12 Mart 1971 müdâhalesine götüren provokasyonlarda aktif görevler üstlendiniz. Hatta, Filistin kamplarında eğitim gördüğünüz de, yaygın söylenti halindedir. 83'ten itibaren de, Kürt meselesinde, ülkeyi yönetenlerin arzusu istikametinde aracılık görevi de yaptınız. Ve hayatınız boyunca demokrasi taraftarı görünüp, anti demokratik faaliyetlerin içinde bulundunuz.
Acaba, neden?
Bugünkü yazınızın aşağıdaki bölümü, düşündürücüdür:
"Yani, "dış dünya", Türkiye'yi kendi haline bırakmazsa veya Türkiye, dış dünyanın elinden kurtulamazsa, "Yargı Darbesi", hedefine ulaşamaz!".
Merak konusudur:
1- Türkiye, dış dünyanın esîri midir?
2- Dış dünya, Türkiye'yi kendi haline bırakırsa veya Türkiye, dış dünyanın elinden kurtulursa; yargı, kapatma kararı verirse, bu "Yargı Darbesi" mi olacaktır?
3- Türkiye'yi karıştırmak, başkalarının elinde midir? Başkaları başkaları, hangi hedefleri için Türkiye'yi karıştıracaktır?
4- Türkiye'yi karıştırmak başkalarının elindeyse; bu hedefte, sizin üstlendiğiniz görev nedir?
5- En önemlisi; kaç yazar, çizer ve aydın görüntüsü veren kişilerle birlikte hareket etmektesiniz?
Bu soruların cevaplarını, gerçekten merak ediyorum. Çünkü; bugüne kadar Türkiye hakkında doğru ve olumlu hiçbir yazınızı görmedim. Üstelik; daima da, keyfî davranan, hukuktan ayrılan, kurul, kural ve kurum tanımayan iktidarları desteklediniz. Bu sebeple de sizi; vatanî bir gerekçeye ve hizmet arzusuna dayanan bir kişi olmadığınızı kabullenmek zorunda kaldım.
Sayın Çandar;
Hiç şüphesiz akıllı, zeki, çalışkan bir kişisiniz. Türkiye'deki olup bitenleri, gayet iyi değerlendirecek durumdasınız. Türkiye'nin kazanç ve kayıplarını da gyet iyi değerlendirecek kabiliyettesiniz. Buna rağmen hareket tarzınız, yaptıklarınız ve teslimiyetiniz, dâimâ Türkiye'nin aleyhine ve zararınadır.
Dikkat ediniz:
6 yıllık AKP iktidarı döneminde Türkiye, ekonomik yönden tam anlamıylâ dışa bağımlı hale gelmiştir. Başta bankacılık ve finans kesimi olmak üzere, önemli iktisadî birimlerimiz, yabancıların eline geçmiştir. Bu yabancılaşmanın nerede duracağı da, bilinmemektedir.
Bu dönemde Türkiye'nin ekonomisi, IMF ile Dünya Bankası'na; dış siyaseti ABD'ye, iç siyaseti AB'ye terk edilmiştir. Türkiye'nin iç ve dış borçları, ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Dış ticaret ve carî açığı, ülkeyi batıracak seviyededir. Ve bu açıklar, artarak devam etmektedir. Tâbir caizse Türkiye, bir müstemleke ülkesi ve Türk milleti de, bir müstemleke halkı haline gelmektedir. Yâni; Türkiye, gerçek hedeflerinden hızla uzaklaşmış ve önceliklerini kaybetmiştir.
Bu gerçek ortadayken; yabancıların ifâde ve hedeflerine göre kamuoyu oluşturma gayretinize, bir anlam veremiyorum.
Akılalmaz olumsuzluklar yaşanırken, askerleri ve yargıyı hedef almanızı, mantıksız bulmaktan ziyâde, bizlerce bilinmeyen bir misyona hizmet ettiğinizi düşünmekteyim. Ayrıca; beslediğiniz bu husumetlerde sizi, samîmi de kabul etmiyorum.
Asker karşıtı tavırlarınızı, maksatlı buluyorum. Karşıtlıktan ziyâde, askerleri tahrik etmek hususunda görevli kabul ediyorum. Aynen, 12 Mart 1971 öncesindeki gibi...
Şu hususu da çok iyi biliyorum:
Bulunduğumuz coğrafyanın özelliği sebebiyle Türkiye'nin, dâimâ iç ve dış husumetlere maruz kaldığı ve kalacağı mutlaktır. Bu coğrafyanın en büyük oyuncuları ABD, İngiltere ve İsraildir. Dikkat edilirse bu üçlü; Türkiye'nin, çok yönlü bir dış politika izlemesine, hiçbir zaman izin vermemişlerdir ve dâimâ kendilerinden yana iktidarlar istemişlerdir. Tarihi süreçlere dikkat edilirse; bu gerçek, anlayışı en kıt insanlar tarafından dahî kabul edilir. İşte örnekler:
Türkiye, 1954'de Balkan Paktı'nı, 1955'te Bağdat Paktı'nı kurmasaydı ve 1967 Şubatında ve 12 Aralık 1976'da Sovyetler Birliği ile Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmalarını yapmasaydı; Türkiye'yi, darbelere ve müdâhalelere götüren anarşi ve terör olayları yaratılmayacaktı.
Bugün merak ettiğim husus da şudur:
Acabâ ABD bugün, bir darbe yaptırmak mı istiyor? Kendi hesabına göre, bir darbe sonunda, iç savaşın başlayacağın mı inanmaktadır? Bu inanç ve hesabı sebebiyle, Türkiye'nin bölüneceğini ve Güneydoğu'da bir Kürt devletinin kurulacağını mı hedeflemektedir? Bu hedefine ulaşmak için, içimizdeki bazı kişilere, misyon mu yüklemiştir? Tesllim de şudur:
Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyayı ve Türkiye'yi gayet iyi izledikleri için, bu tuzağa düşmemişlerdir. Her türlü tahrike rağmen dikkatlidirler ve bu amaca hizmet edenlerin tahriiklerine de, kapılmayacak kadar demokrattırlar. Öyle inanıyorum ki; kimin, neyi ve ne maksatla yaptığını, tecrübeleri sayesinde bilmektedirler.
Bu mektubumla maksadımı, iyi anlattığıma kaniyim. Sizi de, uyarmak istiyorum: Hiç değilse, bundan sonra Türkiye'nin çıkarlarını koruyacak şekilde hareket etmelisiniz!
Saygılarımla. 29 Nisan 2008

Hüsnü Akıncı

Not: Elinizde medya köşesi ve kalem var. İstediğinizi
Yazabiliyorsunuz. Ben de bir vatandaş olarak görüşlerimi
yazdım. Yanılıp, yanılmadığımı bildirmek zorundasınız.
Cevabınızı bekliyorum.

Hiç yorum yok: