Sayın Mehmet Ali Birand
Posta Gazetesi Yazarı 15 Mayıs 2008
Sayın Birand;
13 Mayıs 2008 tarihli ve "Erdoğan,tarihi kararlar alacak" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Bulunduğumuz coğrafyanın özelliği sebebiyle başkalarının hedeflerini iyi bildiğiniz için, bilinenleri yazmışsınız. Ama; sadece yazmak ve bazı tehlikeleri işaret etmek yeterli değildir. Sebebine gelince:
Türkiye'nin çok netameli bir coğrafyada bulunduğu gerçektir. Bu sebeple de daima iç ve dış husumetlere maruz kalmıştır, kalmaktadır ve bundan sonra da kalacaktır. En büyük ihtiyacımız; sulh, sükun, huzur ve güven ortamında geçirebileceğimiz 15-20 yıllık bir zaman dilimidir. Ne yazık ki; böyle bir zaman dilimini, hiçbir zaman yakalayamadık. Bu sebeple de, gerçek hedeflerimizi gerçekleştiremedik. Hedefimiz, belliydi ve işin başında ortaya konmuştu:
Kendi kendine yeterli ve başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmuş; dünya üzerinde kurulacak her masaya eşit ağırlıkta oturmasını başarmış; hedef kovalayan ve her hedefi gerçekleştirdikten sonra yeni hedeflere yönelen; iç ve dış gailelerden uzak huzurlu, mutlu ve güçlü bir Büyük Türkiye!
Ne yazık ki; başkalarının hedefi, bu hedefi gerçekleştirmek için fırsat tanımadı. Başkalarının hedefi de bellidir:
Kendi kendine yetersiz ve daima başkalarına muhtaç; "Otur!" denilen yarde oturan ve "Kalk!" denilen yarde kalkan; iç ve dış gailelerle boğuşan ve gerçek hedefinden uzaklaşan huzursuz, mutsuz ve güçsüz bir Türkiye!
Provokasyonlar, tahrikler, başkalarının hedeflerine hizmet eden satılmış adamlar, zaman zaman Türkiye'yi zora düşürmüş ve kural dışı olayların meydana gelmesine sebep olmuştur. Acı olan da, bu olayların içyüzleri, yeteri kadar araştırılıp, tartışılmamıştır. Olayların mihrakları siyaset dışında oluşmasına rağmen, siyaset suçlanarak hedeflere varılmıştır. Milliyet Gazetesi Yazarı Hasan Cemal'in, 15 ayıs 2008 tarihli yazısını okuyanlar, ne demek istediğimi, gayet iyi anlarlar.
Şimdi, mektubuma konu olan yazınıza gelelim:
Gayet net ifade ediyorum: ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL üçlüsü, uzun yıllardan beri Türkiye'de bir askeri darbe planlamaktadırlar. 28 Şubat 1997 olayını, bu kapsamda düşünebiliriz. Askerlerin soğukkanlı ve tutarlı vaziyet alışları ve günün Cumhurbaşkanı Demirel'in siyasi tavrı, başkaları tarafından planlanan provokasyonları ve darbeyi önlemiştir.
Devamlı surette 28 Şubatın tahrik edici tarzda gündemde tutulması ve bilinen yazar-çizerlerin tavırları, günümüzün siyasi iktidarının fütursuzluğu,muhtemel sıkıntıların sebebi olacaktır. Başkalarının arzusu olan darbe sürecinin varmış gibi gösterilmesi, başkalarının plan ve hedefidir. Siyasi iktidar da, Türkiye'nin siyasi tarihini iyi bilmemesi sebebiyle adeta, provokasyonlara yenik bir görüntü vermektedir. Devamlı surette Türk Silahlı Kuvvetleri hedef alınmaktadır. Bu hedef alışlarının asıl sebebi, muhtemel bir darbeye direnecek odakların oluşmasını sağlamak içindir. İktidarın Devletin önemli kurumlarıyla devamlı zıtlaşması ve kurul, kurum ve kural tanımaması, Türkiye hakkında emel besleyenlerin ekmeklerine yağ sürmektedir. Açık ifadeyle; askerler, yalnız bırakılmışlardır. Aslında yaşanan Çankaya süreci, tahrik amacı olarak kullanılmıştır. Aslında olmayan, gözetilmeyen ve kıymet verilmeyen "Halkın iradesi" kavramına sığınılarak, tehlikeli bir süreç başlatılmıştır. Bundan sonrası da, Başbakan Erdoğan'ın tutumuna ve iradesine terk edilmiştir. Yazınızdaki ifadeleriniz, bu sebepten dolayı düşündürücüdür. İşte, sözleriniz:
"İşte bundan dolayı, karşılıklı cephelerdeki hoyratlık devam eder, sağduyu bulunmaz, birileri araya girmezse; Türkiye'nin askeri darbelerle dolu, kanlı bir iç savaşa kadar sürüklenebileceği bir tehlikeli döneme kayabileceğini görüyorum."
Sayın Birand;
Bu uyarılarınız kimin veya kimler içindir?
"Karşılıklı cephelerdeki hoyratlık devam eder" ifadenizde belirttiğiniz cepheler, hangi cephelerdir?
"Sağduyu bulunmaz, birileri araya girmezse" ifadenizdeki birilerinden kastınız nedir?
Ve en önemlisi, muhtemel bir tehlikeye karşı siz ve medya neler yapıyorsunuz?
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın hak etmediği biçimde şişirilişinin anlamı nedir?
Türkiye'nin idare ediliş tarzındaki yanlışları, niçin konu edip kamuoyunu aydınlat mıyorsunuz?
İktisaden Türkiye'nin içi boşaltılmıştır ve hak etmediği biçimde iç ve dış borç yükü altına girmiştir. Bu konuları, niçin gündeme getir miyorsunuz?
Gerçek demokrasilerin hem varoluş sebebi ve hem de teminatı olan medyanın, üstlendiği görevi yapmamasını, niçin eleştir miyorsunuz?
"Türkiye'nin başı derde girecek" demekle, sorumluluktan kurtulacağınızı mı, zannediyorsunuz?
Medyanın tutum ve davranışları, vatani gerekçeye ve hizmet arzusuna dayanmamaktadır. Ve medya patronları, alabildiğine paylaşım ve rant peşindedirler. Gaflet veya ihanet anlamı taşıyan bu davranışları, niçin eleştir miyorsunuz?
Soruları çoğaltmak mümkündür. İrfan ve basiret sahibi herkes, soru bulmakta zorlanmaz. Yaşlılığınızı ifadeden çekinen veya korkan siz; hiç değilse bundan sonra, bu yüce millete ve büyük ülkeye, olması gerektiği biçimde hizmet etmeyi düşünmez misiniz?
Şöhretiniz ve imkanlarınız size, hizmet etme imkanını verecek tarzda güçlüdür. Bu gücünüzü, ülkenin ve milletin hizmetine sunmayı düşünmez misiniz?
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
24 Eylül 2008 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder