28 Eylül 2008 Pazar

ULUSA SESLENİŞ VE PROPAGANDA




Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
ANKARA 28 Eylül 2008


Sayın Başbakan;

Oruç tutan insan: Allah’ın sıfatlarını giyinmiş kimse demektir. Kesâfetini letâfete inkılâb ettirir. Mevcûdata nazar-ı merhametle bakar, cömertlik sıfatı, daha kuvvetli bir şekilde tecellî eder. Yâni, Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanır.
Bayram ise: Allah’ın, “Beşeriyete dön!” emridir. Bu dönüşün sırrı da bellidir:

Bir ay Ramazan orucu ile Allah’ın sıfatlarına ve ahlâkına bürünen insan, bir ay boyunca aldığı feyzi, insanlık âlemine yaymakla görevlendirilir.

Bu hikmete istinâden Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ile, Kudret tarafından hususiyet kesbeden bugünün hakikî sırrının mânâlarımızda tecellisini niyaz ederim.

Sayın Başbakan;

Bu akşam yayımlanan “Ulusa Sesleniş” programındaki konuşmanızı dikkatle dinledim. İktidarınızı öven ve Türkiye’yi 2002 yılında başlatan yaklaşımlarınız, gönüllerde burukluk yaratmaktadır. Bir Başbakan olarak, Türkiye’nin geçmişini yok farz etmeniz, gönüllerin birleşmesinin engelidir. Ne yazık ki; 1950 sonrası Türkiye’sinde Adnan Menderes ve Süleyman Demirel haricinde bütün iktidarlar, “Enkaz devraldık” söylemleriyle, Türkiye’nin geçmişini hep, yok farzetmişlerdir.
Adnan Menderes, “Devr-i sâbık yaratmayacağız” sözüyle, geçmişe sahipliliği benimsemiştir. Süleyman Demirel ise; kendisine sorulan bir soru üzerine, şu ifadeleri kullanmıştır:

“Elbette redd-i miras edecek değiliz. Babasından kalan evi, “penceresini niye buradan açmış” diyerek reddeden, kötü bir mirasyedi durumuna düşmeyeceğiz. Bugüne kadar ülkemize ve milletimize hizmet edenleri takdirle ve hayırla yâd edeceğiz. Unutulmamalıdır ki; evlât, babanın malına mal katarsa yükselme ve ilerleme olur. Şimdi hizmet sırası bizdedir ve bütün gücümüzle hizmete devam edeceğiz!”

İktidarınızdan da beklentimiz, bu tarz gönülleri birleştirirci hitaplardır. Kaldı ki; İlgililer tarafından rakamlara boğularak hazırlanan konuşma metinleri, gerçekleri yansıtmamaktadır. 2002 yılı sonu itibariyle Türkiye’nin envanteri bilinmektedir. Yatırımlarıyla, alt yapısıyla, sanayi ve ekonomik birimleriyle her şey bilinmektedir ve kayıtlıdır. Bunu da, belki farkında olmadan, birkaç gün evvel bizzat ifade ettiniz ve şu ifadeyi kullandınız:
“6 yıl zarfında 50 milyar doları aşan özelleştirme yaptık.”
Aklıselim sahipleri, “Kimin bıraktığı varlıkları sattınız?” diye soracak olurlarsa; buna, cevabınız ne olacaktır?

Diğer bir önemli husus, dış ticaret ve carî açıklar konusudur. Ki; bu açıkların savunulacak yönü yoktur. Bu açıklar, eninde sonunda Türkiye’yi zora sokacaktır. Çünkü; çok övündüğünüz ihracâtımız, katma değer yaratan bir ihrâcat değildir. İthalâta dayalıdır ve dış ülkelere katma değer transfer etmektedir. Basit bir örnek: konfeksiyonluk deri sanayimiz, her yıl 85 milyon adet deri kullanmaktadır ve bu derilerin 65 milyon adedini, ithâl etmektedir. Türkiye tarım ve hayvancılığını öldürmeseydi; deri ithâl eden değil, deri ihraç eden bir ülke olurdu ve bu sanayi dalında katma değer yaratırdı. Bir örnek de, Millî gelirden:

Dolar kuruna dayalı millî gelir hesaplamaları yanıltıcıdır. Beklenmedik bir devalüasyon, dolar bazındaki millî gelir hesaplarını, altüst edecektir. Asıl hesaplama, sabit fiyatlara göre yapılmalıdır. TÜİK’in sabit fiyatlara göre hesapladığı millî gelir, şöyledir:

Yıl Milyar YTL. % artış.
2003 76 5.3
2004 83 9.4
2005 90 8.4
2006 96 6.9
2007 101 4.5

Sabit fiyatlara göre millî gelirdeki 5 yıllık artış, yüzde 34.5’tur. Ki; bu artışla Türkiye rahata kavuşamaz! Üstelik millî gelirdeki dağılım fevkalâde kötü ve adâletsizdir. İnsanlarımızın gelirleri de, borçları da bilinmektedir. Hazine’nin borçları da bellidir: 345.8 milyar YTL’dir. Özel sektörün de borçları, 150 milyar doları aşmıştır.

Maksadım, eleştirmek değil, gerçekleri ifade etmektir. Zira; bu ülkenin geçmişi vardır ve sizden sonra da olacaktır. Bu millet, nankör değildir ve hizmet edenleri, dâimâ, hayırla yâd eder!

Ülke meselelerini dikkatli ve yakından takip eden bir vatandaş olarak, gönüllerin birleşmesine vesile kabul edilen bu Ramazan Bayramı’nda duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.

Saygılarımla. Ecz. Hüsnü Akıncı

0216-4181726
0532-4576956

Hiç yorum yok: