22 Eylül 2008 Pazartesi

AKP VE TÜRKİYE



Sayın Taha AKYOL
Milliyet Gazetesi Yazarı 11 Eylül 2008


Sayın Akyol;

11 Eylül 2008 tarihli ve "AKP nereye?" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Devletin gücünü, AKP'li belediyelerin imkânlarını, tarikat,cemaat, dinî vakıf ve derneklerin desteğini siyasî çıkarları doğrultusunda gayet ustaca ve ölçüsüzce kullanan AKP'nin yeri bellidir. Siz; asıl "Türkiye nereye?" diye sormalısınız. Zira; Türkiye'nin nereye gittiği ve gelecekte nelerle karşılaşacağı belli değildir.

Hislerden âzâde; aklın, mantığın ve ilmin tahtında Türkiye'nin durumuna bir bakalım:

Demokrasisi, halkı dışlayan ve liderleri seçilmiş diktatör konumuna getiren göstermelik bir demokrasidir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok edilmesiyle, yürütme gücü, ülkenin tek hâkim gücü haline gelmiştir.
Yasama ve denetim organı olan TBMM, çoğunluk oyları sâyesinde, Başbakan'ın tâlimatıyla hareket eder duruma düşmüştür. Başbakan'ın izni, isteği ve talimatı olmadan kanun çıkarması, soruşturma ve denetim kararı alması mümkün değildir.
Bağımsız olması gereken kurullar siyasîleştirilerek, Başbakan'a bağımlı hâle getirilmiştir.
Gerçek bir demokrasinin hem var oluş sebebi ve hem de teminatı olan basın, ne sebeple olursa olsun ve hangi metot uygulanırsa uygulansın; ya yandaş hale getirilmiş veya susturulmuş, ya da baskı altına alınmıştır.
Kısacası Türkiye, bütün yetkileri elinde toplayan Başbakan'ın mutlak irade ve ihtirasına terk edilmiştir.
İktisadî açıdan bakacak olursak; başta bankalarımız olmak üzere önemli ve stratejik iktisadî varlıklarımız yabancıların eline geçmiştir. Büyüyen dış ticaret ve carî açık ile kambur hale gelen iç ve dış borçlarımız yüzünden Türkiye, ağır bir tehdit altındadır ve daima taviz veren bir ülke haline gelmiştir.


Sayın Akyol;
Bu fiilî gerçekler tahtında ülkenin huzura kavuşması, adâletin tecellisi ve keyfiliklerin önlenmesi mümkün olur mu? Sosyolojik yönden incelersek; insanlarımızın sulh, sükûn, huzur ve güven ortamına kavuşması mümkün olabilir mi? İnsanların, "Bizden olanlar veya bizden olmayanlar" şeklinde bir ayırıma tâbî tutulduğu bir ortamda, 70 milyon insanımızı topyekûn bir kalkınmaya götürmek ve "Sosyal Hukuk Devleti" ilkelerini yaşatmak mümkün olabilir mi?

Kim ne derse desin; basın, bugüne kadar yükümlü olduğu görevini yerine getirmemiştir. Bu sebeple de, hak etmediğimiz bunalımları yaşamaktayız. Merak edenler, tarihe baksın! Büyüklüklerin veya çöküşlerin sebepleri, tarihte kayıtlıdır. İşte bir örnek:

Debdebeli, tantanalı bir saltanat,
Göz kamaştırıcı bir servet,
Emrindeki kuvvetli bir ordu,
"Sen bizim Rabbimiz'sin!" diye tapan ve etrafında eğilip bükülen bir sürü insan, FİRAVUN'u, FİRAVUN yapmıştır.

Bir hususa daha dikkatinizi çekmek isterim:
Firavun neş'esine bürünen ve kişisel ihtirasları galip insanların etrafında, akıllı ve faziletli insanlar barınamaz! Bu istidattaki insanların etrafını, kişisel ihtiras ve ikballerini hedef alan insanlar çevirir. Yani; "Evet Efendimciler" ahlâk ve fazilet sahibi insanları perdelerler. Bu gerçeği teyit eden bir tarihi örnek de, Hz. Ali'den vermek istiyorum. Hz. Ali, Mısır Valisi Mâlik İbni Eşteri'ye gönderdiği emir nâmesinin bir bölümünde şu ifadeleri kullanmıştır:

Ya Malik! Yapacağın işlerin için öyle insanlar seçmelisin ki; Halkın memnun olup râzı olacağı, hak hususunda ifrata, tefrite gitmeyen, adâleti her yerde seri, umumun teveccühünü kazanabilecek kimseler olsun. Sebebi ise; ekseriyetin hoşnutsuzluğu, birkaç kimsenin rızâsını hükümsüz bırakır.
Şahısların gadabı ise, ekseriyetin içinde hiç olup gider. Onun için umumu memnun edecek, tutabilecek adamları seç ve iş başına getir.
Her vali için hâssa takımı kadar belâlı bir şey yoktur. Bunlar iyi günlerde daima yükü ağır, felâketli zamanlarda yardımı az, adâletten hiç hoşlanmaz, istemekten asla bıkmaz, verildiği zaman kat'iyyen şükretmez, verilmezse; olur olmaz şeyle savulmaz, felâkette hiç sabretmeyen kimselerdir.
Hulâsa, maiyetinden hiç kimse, bunlar kadar valiye ağırlık vermez. Bunlar, milletin birliğini bozarlar. Halbuki esas, birliktir, topluluktur, yekvücûd olmaktır. Memleket düşmanlarına karşı korunulacak silâh da budur. Senin samimiyetin, muhabbetin, meylin, daima milletin menfaati olmalı.".

Biraz uzattığımın farkındayım. Ama; sağlıklı bir muhasebe için bu, şarttı. Şimdi oturup, bir düşününüz ve AKP iktidarı ile Başbakan Erdoğan'ı, bu değişmez evrensel kurallara göre değerlendiriniz. Yılın 365 günü durmadan konuşan ve tahrik edici konuşmalarıyla gerginlik yaratan Başbakan Erdoğan'ı, tarihin şaşmaz terazisinde değerlendiriniz. Bakalım; pencerenizden ne görünecektir?

Saygılarımla. Ecz. Hüsnü Akıncı

0216-4181726
0532-4576956

Hiç yorum yok: