Sayın Abdurrahman Yıldırım; 7 Mart 2008
Sabah Gazetesi yazarı
Yazınızı okudum. Türkiye'de meydana gelen krizlerin hiçbir zaman gerçek krizler olduğuna inanmadım. Yaşadığımız bu krizler, paralı kesimin dış finans çevreleri ile işbirliği yaparak, kendi çıkarları doğrultusunda yaratıkları krizlerdir. Üstelik; kriz çıkartmak, bizâtihi, bizim de elimizde değildir. İşin, siyasî ve iktisadî yanlarının olduğu da kesindir. Şayet bundan sonra bir kriz daha yaşanacaksa; bu, yine başkalarının istek ve hedefleri doğrultusunda olacaktır. Aslında şu gerçeği, herkes kabullenmelidir:
Türkiye, 12 Eylül 1980'den sonra yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edilmiştir. Bu yanlışlık sebebiyledir ki; üretken ekonomimiz, rant ağırlıklı bir şekle dönüşmüştür. Neticesi de bellidir:
1-Tarım ve hayvancılığımız çökmüş ve Türkiye, kendi kendisini besleyemez duruma düşmüştür.
2-Artan nüfusa uygun olarak istihdam yaratılamamıştır ve hayata atılan her üç kişden ikisi işsizdir ve de elinde işi olanlar, aldıkları ücretlerle geçinemeyecek durumdadır.
3-Altyapı yatırımları, plân hedeflerinin gerisinde kalmıştır. Ve Türkiye, enerji kriziyle karşıkarşıyadır.
4-Önemli iktisadî değerlerimiz, yabancıların eline geçmiştir. Finans ve bankacılık sektöründeki yabancılaşma, ürkütücü ve düşündürücüdür.
5-Türkiye, hak etmediği bir şekilde iç ve dış borç batağına saplanmıştır.
6-Katma değer yaratacak üretim alanlarımız çökertilmiş ve dış ülkelere katma değer transfer edilmektedir.
7-İstihdam darlığı sebebiyle Sosoyal Güvenlik Kuruluşlarımız çökmüştür.
8-Gelir dağılımındaki adâletsizlik yaygınlaşmış ve dolaylı vergiler sebebiyle orta tabaka yok olmuştur.
9-Tabir caizse Türkiye; Finans ve bankacılık kesimiyle(Hazine ve Merkez Bankası tarafından kollanan ve kayırılan kasim), Türkiye'nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutan 15-20 holdinge esir edilmiştir.
10-Çok övündüğümüz ihracât, dış ülkelerin çıkarlarına göre şekillenmiş; dış ticaret ve carî açığımız devasâ boyutlara ulaşmıştır.
11-Dış ticaret açığımız, ihracât dışı döviz kazanımlarımızı, dış ülkelere transferine sebep olmuş ve carî açığımızı büyütmüştür. Dolayısı ile her yıl, carî açık miktarı kadar borçlanmamıza sebep olmuştur.
Sayın yıldırım;
Kayıplarımız, saymakla bitirilemez. Bundan sonraki kaybedeceklerimiz de, tahmin dahî edilemez.
Bu çerçevede 2001 krizini değerlendirecek olursak; bu krizin, Türkiye'yi bu duruma düşürmek için çıkartıldığı, gayet net biçimde anlaşılır. Bundan sonra yaratılacak bir kriz (Ki; mutlaka yaratılacaktır), elimizdeki bütün varlığımızı, yabancılara ikram edecektir. Neticede; Avrupa'da, Rusya'dan sonra en büyük toprağa sahip Türkiye, tam anlamıyla bir müstemleke ülkesi haline dönüşecektir. Bakliyat ithalâtı için her yıl 1 milyar dolar ödeyen bir Türkiye'nin geleceği, yabancıların insafına terk edilmiştir. Basit bir örnek:
Yunanlılara satılan Finans Bank, her gün, ı milyon avro kazanmaktadır ve bunu ülkesine transfer edecektir.Kabaca bir hesapla bu, yıllık 550 milyon dolar demektir. Şişe-Cam sanayiinde 17 bin kişi çalışmaktadır ve yıllık personel gideri, 600 milyon dolardır(Ki; bu giderin en az yüzde 45'i, SSK primi,muhtasar vergi sebebiyle devletin payıdır). Yani; Şişecam şartlarında çalışan 17 bin personelin alınteri karşılığı kadar bir bedel, Yunanlılara transfer edilmiştir. Bu örneği, diğer alanlara da yaygınlaştırabilirsiniz. Zira; perakende ticaretimiz dahi, yabancıların eline geçmiştir.
Neyse!...Gerçek olan şudur;
Üretmeyen veya yeterli seviyede üretim yapamayan ülkelerde, KUR-FAİZ dengesi üzerine kurulan bir ekonomi, daima krize mahkûmdur.
Saygılarımla. 7 Mart 2008
Hüsnü Akıncı
27 Eylül 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder