23 Eylül 2008 Salı

KÜFÜR VE ZULÜM

Sayın Taha Kıvanç
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı 23 Haziran 2008


Sayın KIVANÇ (Koru);

23 Haziran 2008 tarihli ve "Bekleyen derviş, muradına ermiş" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Sizin de tasdikinizle büyük paylaşımların, "Al gülüm, ver gülüm" ölçüleri içinde yapıldığı ülkemizde, siyasetin huzur getireceğine inanmak, vücudu olmayan bir şeyin varlığına inanmak kadar gülünç olur.
Gizli görüşmelerin şahidi olduğunuza veya en azından en ince noktalarına kadar bilgilendirildiğinize göre; yıllarca evvel Münci İnci'nin evinde gerçekleştirilen ve kerametleri, kendilerinden menkul büyük kişilerin katıldığı toplantıya ve o toplantıdan sonra meydana gelen gelişmelere de temas ederseniz; Türkiye'nin, kimler tarafından ve nasıl idare edildiği gerçeğini, herkes, en ince detaylarına göre anlamış olur.
Sayın Kıvanç;
Doğruları bilmek ve yeri geldiği zaman fitne vasıtası veya bir baskı aracı olarak kullanmak, insan karekterinin en süfli yönünü istismar etmek anlamına gelir. Makbul olan husus; toplumu yanıltan, aldatan ve ülkeyi zarara uğratan olayları, zamanında ve olduğu gibi toplumun bilgisine sunarak, insan karekterinin ulvi yönlerini açığa çıkarmaktır. Hırsızlıkların, edepsizliklerin ve ahlaksızlıkların ortadan kaldırılması, ulvi karekterlerin hakimiyetiyle mümkün olur. Yüce ve evrensel İslam Dini'nin özünde de, bu emir ve tavsiye vardır. Hz. Peygamberimiz, herhangi bir tevile yer bırakmayacak derecede net olarak buyurmuşlardır:
"Bir millet, küfürle devam edebilir. Ama, zulümle asla devam edemez."
Zulümden maksat, sadece ezmek, vurmak, kırmak, dökmek değildir. En büyük zulüm:
İdare edenlerin ihtiras ve adaletsizlikleriyle, varlıklı kesimlerin, yani zenginlerin hasislikleri ve merhametsizlikleridir. Ki; böyle bir ortamda, zayıflar, kuvvetlilerden haklarını serbestçe alamazlar. "Al gülüm, ver gülüm" ölçüleri içindeki büyük paylaşım, ülkenin, milletin perişanlığına sebep olur ve devleti, işlevsiz hale getirir.
Uzun yıllardan beri medyada yer bulduğunuz ve önemli ölçülerde kavram kargaşası yaratabildiğiniz halde, sizi, tam manasıyla anlayamadım. Nazarımdaki yeriniz, "Olduğu gibi görünmeyen veya göründüğü gibi olmayan" bir kişiliğinizin olduğudur. Dayandığınız gücün de ne olduğunu, henüz daha anlayamadım. Hedefinizin, dayanağınızın, hayat anlayışınızın ne olduğunu da kestiremedim. Sadece, müthiş bir yeteneğinizin, kıvırcık bir zekanızın olduğuna ve zeka ve yeteneğinizi, ülkenin ve milletin çıkarına kullanmadığınıza inanmaktayım.
Kim olursa olsun ve hangi makamda bulunursa bulunsun; "Fazilet ve ahlak sahibiyim" diyen ve yaradılışındaki gayeyi idrak eden herinsan; Allah'ın kendisine bahşettiği imkan ve nimetleri, ülkesinin, milletini ve devletinin hayrı için sarf etmek zorundadır. Çünkü hayat, ilerde hesabı sorulmak üzere Allah tarafından verilen ödünç bir sermayedir. Hiç kimse günü geldiğinde, bir kenarda unutulup, bırakılacak değildir. Ne güzel söylemişler:
"Yeri ezecekmiş gibi basma, semayı delecekmiş gibi bakma! Ne yeri ezebilirsin ve ne de semayı delebilirsin! Zira; yer, adamı yer! En nihayet, bir avuç topraktan ibaret kalırsın! Sonra dikkat et! bastığın yer, ya bir dilaranın yanağıdır veya bir aslanın göbeğidir! Kudret, bakmaya kıyılamayan kirpikleri, duvar üzerinde diken yapar!". Bu gerçeği gören şair, gaflette olanları uyarmak için ne güzel söylemiş:
"Görüp kabr içre tenhalığı, nefret kılma ölmekten,
Zira; her avuç toprak, bir ademdir."
Sayın Kıvanç;
Nasihat ettiğimi zannetmeyiniz. Sizi, uyarmak istiyorum. Olayları, saptırıp, bilgisiz ve his ve heyecanları tahrik edilmiş insanları yanıltmayınız. Eğer dirlik ve düzenlik istiyorsanız; olayları, dosdoğru biçimde yorumlayarak, halkı, gerçekler tahtında aydınlatınız. Devletin ana çatısını sarsıp zaafa uğratmak, kimsenin hayrına değildir. Esasen fakr-u zaruret içersinde kıvranan milleti, büyük paylaşım peşinde koşan bir avuç insanın hatırına, yanlış yönlendirip, günaha girmeyiniz. Olup, bitenleri; kendi vücut ikliminizde bulunan; sessiz, sözsüz, bizsiz, sizsiz konuşan; "Sus" dendiği zaman da susmayan ve adına VİCDAN denilen manevi varlığınıza danışarak değerlendiriniz! Aksi halde, bir sebebe bağlı olmasa da, hatır için günah işlemiş duruma düşersiniz. Ki, hatır için işlenen günah, günahların en büyüğüdür ve affı da yoktur.
Umarım ki, gereğini yaparsınız.
Saygılarımla.
Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: