23 Eylül 2008 Salı

ÖRGÜTLER VE PROVOKASYONLAR

---------- Forwarded message ----------From: Hüsnü AKINCI <husnuakinci@gmail.com>Date: 21.Haz.2008 06:13Subject: 20 Haziran 2008 tarihli ve "Ses Çıkar!" başlığını taşıyan Yazınız.To: derya.sazak@milliyet.com.tr


Satın Derya SAZAK
Milliyet Gazetesi Yazarı 21 Haziran 2008


Sayın Sazak;
20 Haziran 2008 tarihli ve "Ses Çıkar!" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Küresel Eylem Grubu, Genç Siviller, Mazlum-Der, Demokratik Toplum Partisi, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur, Değişim Grubu, DSİP, Türkiye Gönüllü Teşebbüsler Vakfı, SDP, Barış Meclisi, LABADA, Su Hareketi Üyeleri, adı verilen örgütler, 21 Haziran 2008 tarihnde Tünel'den Taksim'e kadar yürüyerek, "DARBEYE KARŞI 70 milyon ADIM" adını verdikleri bir eylem başlatacaklarmış!
Merak ettim:
Bu kuruluşlar nedir ve önderleri kimlerdir?
Bu kuruluşlara mali destek sağlayan odaklar, hangi ülkelerin kontrolündedir? Yurt dışı bağlantıları, iyi bilinmekte midir?
Hangi amaca veya misyona hizmet etmektedirler?
Soruları çoğaltmak mümkündür. Anlayamadığım husus ise şudur:
Yılların hiçbir gelişmesinin eskitemediği bir gazeteci olan siz; nasıl oluyor da, maksatları, gerçek misyonları ve hedefleri iyi bilinmeyen bu kuruluşların, anlamsız ve yanıltıcı eylemlerine destek oluyorsunuz?
Ana sloganları "DARBEYE KARŞI SES ÇIKAR" olan bu kuruluşların eylemlerine katılmak ve hedeflerine hizmet etmek, size yakışır mı?
Her eylemlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmayı hedef alan ve gayeleri kamuoyunca açık olarak bilinmeyen bu kuruluşların demokrasi mücadelesi verdiklerini; Türkiye'yi ve Türk milletini düşündüklerini mi zannetmektesiniz?
Ve, net olaral cevaplamanızı istediğim soru:
TÜRKİYE'de gerçekten bir DARBE tehlikesi mi vardır? Yoksa; Türk Silahlı Kuvvetleri'ni tahrik ederek darbeye zemin hazırlamak isteyen PROVOKATİF hareketler mi vardır?
Bu soruyu özellikle sordum. Türkiye'yi, 1955 yılından itibaren gayet dikkatli bir şekilde izleyen ve her olayı şartları içersinde değerlendirmeye çalışan dikkatli bir vatandaş olarak, kanaatim şudur:
ABD, uzun zamandan beri bir darbe yapılası için çalışmaktadır ve bunun için de, ülkemizde oluşturduğu örgütleri, istihbarat desteği vererek Türk Silahlı Kuvvetleri'ni tahrik edecek tarzda söylem ve eylem gerçekleştirmeleri için kullanmaktadır. Kendi hesabına göre; şayet Türkiye'de bir darbe vuku bulursa, iç çatışmaların başlayacağını zannetmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, şu ana kadar böyle bir tuzağa düşmedi. Çünkü; Türk Silahlı Kuvvetleri, yüksek eğitimleri, dünyayı ve Türkiye'yi iyi izlemeleri; Türkiye'yi ve Türk milletini iyi tanımaları; tarih ve Coğrafya bilmeleri; dünya siyasi tarihini irdelemesini başarmaları ve dünya coğrafyasında Türkiye'nin konumunun önemini anlamaları sebebiyle gayet dikkatlidir. Üstelik; sizden de, benden de ve iradelerini, liderlerine ipotek etmiş siyasilerden de daha demokrattırlar. Bu sebeple de yeri geldiği zaman görüş bildirmek ve uyarıda bulunmak hakkının sahibidir. Bu tavırları da; seçimlerin yaklaşması sebebiyle Melih Gökçek'in 500 bin ton karpuz dağıtma kararı almasından hayırlıdır.
Sayın Sazak;
Herkes diline, "e-muhtıra" diye uydurulan bir söylem dolamış. Sanki bu bildiri, bir müdahaleymiş gibi yorumlanmaktadır. Siz bile, "Bir daha karanlıklar, üzerimize çökmesin" diyebilmektesiniz.
Gerçekçi olalım:
Yaşanan siyasi bunalım, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı sebebiyle değil midir?
"e-muhtıra" olarak isimlendirdiğiniz uyarı dikkate alınsaydı ve uzlaşmayla bir Cumhurbaşkanı seçilseydi; acaba, bu bunalımlar yaşanacak mıydı? Veya, seçimlerden sonra MHP, destek vereceğini açıklamasaydı, uzlaşmayla bir cumhurbaşkanı seçilmeyecek miydi?
Şayet, Türk Silahlı Kuvvetleri, sizlerin belirttiği gibi bir darbe niyetinde olsaydı; darbe yapılmaz mıydı? Veya,darbeyi, kim önleyebilirdi?
Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı sebebiyle meydana gelen bunalım, halen sürdüğüne ve gelecekte nelerin olacağı bilinmediğine göre; uyarı, yerinde değil midir?
Yılların gazetecisi olarak siz, bu gerçeği görüp, kabullenemediniz mi?
Göremediğiniz ve kabullenemediğiniz, 21 Haziran 2008 tarihli ve "Askerin eylem planı" başlığını taşıyan yazınızdan bellidir. Söz konusu yazınızın son paragrafında, bakınız, neler söylüyorsunuz:
"27 Nisan 'e-muhtırası' ile Anayasa Mahkemesi'nin '367' Kararını almaya zorlayan ve Meclis'i, Cumhurbaşkanı seçemez duruma düşüren Genelkurmay'ın, AKP'yi bu kez de, 'Yargı Darbesi' ile iktidardan uzaklaştırmaya çalıştığı gözleniyor. Bu çağda 'askeri darbe' olmayacağı için askerler, bunu, kamuoyu üzerinden yapıyorlar".
El insaf! Ve bu müfterice itham, size, hiç yakışmamıştır!
Halbuki ben, bugünkü yazınızda, çok önemli bir konuya değineceğinizi zannediyordum. O konu da, şudur:
İslam Konferansı Örgütü (İKO), Gençlik Formu Örgütü'nün, İstanbul'da kurulması kararını aldı. Yapılacak düzenlemeyle Gençlik Formu Örgütü'nün Başkanı'na Yargı dokunulmazlığı getirilecektir. Yurt dışından bu örgüte gelecek paralar üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir kontrolü olamayacak! Yani; ülkemizde, Devlet içinde devlet konumunda bir örgüt kurulacak!
Kimlikleri bilinse de hedefleri, misyonları ve maksatları iyi bilinmeyen kişilerin oluşturduğu "DARBEYE KARŞI SES ÇIKAR!" eylemi için yazı yazan siz; İKO'nun GENÇLİK FORMU ÖRGÜTÜNÜ, nasıl olur da görmezden gelirsiniz?
Sayın Sazak;
Demokrasi, insan zekasının bugüne kadar bulabildiği en ideal idare tarzıdır. Ancak; Demokrasiyi, otokrasiye çevirmemek şartıyla bu rejim güzeldir. Hangi ülkede demokrasi, otokrasiye dönüşüyorsa; o ülkede, bunalımlar eksik olmaz. Basının, bugünkü tabirle medyanın, gerçek demokraside çok önemli bir rolü vardır. Zira medya, gerçek bir demokrasinin hem varoluş sebebidir ve hem de teminatıdır. Acaba bugün, medyamız demokratik rejime ve devlete sahiplilik bilgi ve şuuru taşıyor mu? Bu hususta üzerine düşen görevleri yerine getiriyor mu? Lidrlerin Meclis üzerinde oluşturdukları baskıyı, ülkenin gündemine taşıyabiliyor mu? Bu hususta halkı bilgilendiriyor mu? Ülkenin her tarafında yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma, devletin imkanlarını yağmalama, rüşvet, irtikap kol geziyor. Medya, bu konuları ülkenin gündemine getirerek, takipçisi oluyor mu? En önemlisi; tabir caizse Türkiye; başta finans ve bankacılık kesimiyle (Hazine ve Merkez Bankası tarafından kollanan ve kayırılan kesim; bu ifadeyi, yabancı bir bankanın 2,5 milyar dolarlık vergi cezasının kaldırıldığı haberi üzerine kullandım.), Türkiye'nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esir edilmiştir. Bu gerçeği görüp, kamuoyunu bilgilendirdiniz mi?
Yoksa; halkı sistemin dışına iten ve siyasi parti liderlerini, seçilmiş diktatör konumuna getiren çarpık sistemi, sonsuza kadar demokrasi diye mi savunacaksınız? Olmayan demokrasiyle avunarak, devletin işlevsiz hale getirildiğini, görmezden mi geleceksiniz?
Atatürk'ün, "Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve iktidarı düşürmezse, bütün kusur ve kabahatlere katılmış demektir." sözünü yok farzedip, günah işlemeye devam mı edeceksiniz? Veya, bu günahı işleyenlerin bulunduğu ortamda gerçek bir demokrasinin kurulabileceğini mi zannediyorsunuz?
Şimdilik bu kadar!
Saygılarımla.
Hüsnü Akıncı
0216-4181726
0532-4576956

Hiç yorum yok: