25 Eylül 2008 Perşembe

DEMOKRASİ VE BASIN

Sayın Derya Sazak
Milliyet Gazetesi Yazarı

Sayın Sazak;

30 Mart 2008 tarihli ve "CHP'de değişim umudu" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Başta siz olmak üzere sizin gibi düşünenlerin yanıldıklarını söylersem, gerçeği dile getirmiş olurum.
Basını, yıllardan beri iyi izleyen bir kişi olarak, herkesin Deniz Baykal'ı suçlaması, şaşırtıcıdır. Adeta muhalif, muâfık bütün basın, haksız yere Baykal'ı hedef almıştır. İktidarın keyfiliği, başarısızlığı, devleti bir parti devleti haline getirmesi, devletin bütün imkânlarını kanun ve nizam tanımadan AKP'nin seçim propagandası vasıtası yapması, vatandaşları "Bizden olanlar ve bizden olmayanlar" şeklinde tasnife tabi tutması, yolsuzlukları, usulsüzlükleri ortadayken ve bilinirken; Baykal'ın hedef seçilmesi, gerçekten düşündürücüdür.
Siz; zannediyor musunuz ki, Baykal giderse, CHP seçim kazanacaktır?
Bugünkü şartlar tahtında bu, imkânsızdır. Nedenine gelince:
AKP'ye son seçimlerde yüzde 46.7 oy oranı kazandıran gerçek; ne Baykal'dır, ne e-muhtıra adı takılan Genelkurmay bildirisidir, ne de pompalanan ve aslında var olmayan ekonomik başarıdır. AKP'ye seçim kazandıran gerçekler şöyledir:
1- Sıcak para rantı ile TÜRKİYE'nin ekonomisini kontrol altında tutanlar, AKP'yi, olduğundan başka göstermesini başarmışlardır.
2- AKP'li belediyelerin aslında var olmayan ve fakat Hazine'ye borçlanarak elde ettikleri kaynakları, kömür, erzak, aylık, alışveriş çeki, burs, v.s. dağıtarak AKP için siyasi rant vasıtası yaparak ölçüsüzce dağıtmaları. Ve en önemlisi; oluşturdukları belediye şirketleri sayesinde şirket imkânlarını, ölçüsüzce ve keyfi olarak oy avcılığı için kullanmaları. Bu şirketlerin üzerinde devlet denetimi de yoktur. Hoş; olsa, ne olacaktır ve denetimi, kim ve nasıl yapacaktır? Hele; bu hususlarda basın sessiz kaldıktan sonra, kim denetime kalkışacaktır?

3- Tarikat, cemaat, dini vakıf ve dernek desteğiyle yapılan dini propagandalar, türban üzerinden yapılan din istismarları, halkın yanlış algılamaları sebebiyle ve bu kuruluşların liderlerinin telkinleriyle AKP destek bulmaktadır.
4- Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı'nın bütün kaynakları, AKP'nin teşkilatları tarafından seçim yatırımı olarak kullanılmaktadır.
5- Her kademedeki AKP teşkilatları ve görevlileri, CHP'nin dinsiz ve dine düşman bir parti olduğu propagandaları yapmaktadırlar. Kadıköy'de bir yerde şahit oldum: Deniz Baykal'ın Şeyh Edebali'den bahsetmesi üzerine, basında tenkit edilmesini bile, dinsizlik ölçüsü yapmışlardır. "Gördünüz mü? Baykal'ın bu davranışını bile hazmedemediler. Bunlar, dinin ezeli düşmanlarıdır!" sözleriyle, CHP aleyhine propaganda yapmışlardır.
6- O veya bu sebeple basını, etkisiz hale getirmesini başarmışlardır. Büyük basın, paylaşım kavgasındadır; küçük basın tehdit altındadır. Üstelik; AKP, kendi medyasını oluşturmuştur. Devletin, belediyelerin desteği ile kendisine tabi sermaye şirketlerini güçlü hale getirmiştir. Ayrıca mahalli teşkilatları, devlet idaresine ortak edilmiştir ve teşkilatlar, istediklerini yapabilmektedirler. Mahalli parti teşkilatlarına direnebilecek kamu görevlisi, yok gibidir.
Sayın Sazak;
Soruyorum ve cevap bekliyorum: Bu şartlar altında Baykal olsa da olmasa da veya Türkiye'nin en popüler, en becerikli ve en karizmatik bir kişisi CHP’nin başına gelse; acaba, CHP seçim kazanabilir mi veya bugünkü oy oranının üstünde bir oy alabilir mi?
Ayrıca; gerçek demokrasinin varoluş ve teminatı olan basın, üzerine düşen görevi yapmaz ve iktidarın icraatlarını denetlemezse; Baykal'ın elinde sihirli değnek mi vardır ki; Türkiye'nin ufkunu açabilsin?
Hatırlayınız: 1989'da Eyüp Aşık'ın yakınmalarını konu etmiş ve şikayetlerini yazmıştınız. Basında yeteri kadar yer aldı mı? "Biz tavır koyamayız. Zira; biz, milletin vekilleri değil, Özal'ın vekilleriyiz. Zira; önseçimle gelmedik. Bizi, Özal milletvekili yaptı. Onun için tavır koyamayız!" diyen Ersin Taranoğlu'nun sözleri, sütununuzda yayınlandığı halde, basında bir tepki doğurdu mu?

Bu örneği,basının, medyanın tavırlarında bir değişiklik olmadığını ifade etmek için gösterdim. Ve bu sorumsuzluk, bugün de devam etmektedir.
Medya görev yapmazsa, paralı kesim sorumluluk almazsa ve iktidar, devletin bütün imkânlarını siyasi amaçlı kullanırsa; bu ülkede gerçek demokrasi yerleşir mi ve bu şartlarda, Deniz Baykal'ın veya bir başkasının etkinliği, ne kadar olabilir? Bilâkis; devamlı surette Baykal'a yüklenmenin iktidara faydası olur ve CHP de, kendi içinde bitmeyen bir kavgaya yenik düşer.
Bu yazıyı yazan ben, CHP'li değilim. Ama; CHP'ye ve Baykal'a yapılan büyük haksızlığı göremeyecek kadar da insafsız değilim. İnsafımı da, Türkiye'nin çıkarı için ortaya koyuyorum.
Ve size; bir zamanlar Ispanya Başbakanı olan Felippe Gonzales'in, Başbakanlığı sırasında söylediği, şu önemli sözünü hatırlatmak istiyorum:
"Basının tutum ve davranışları sebebiyle DEMOKRASİ, Ispanya'ya 25 yıl geç gelmiştir."
Bu ülkenin hür basına ihtiyacı vardır. Basın, evvela kendi içinde hür olmalıdır. Hürmüş gibi görünen ve nabza göre şerbet veren bir basın veya medya ile gerçekleri bulmamız veya gerçek bir demokrasiyi kurmamız, asla ve asla mümkün olmaz. Böyle bir medya ile ancak ve ancak, şahıs diktatörlükleri kurulur. Basın, denetleyen ve halkı, doğrular istikametinde yönlendiren bir kurum olmazsa, çaresizlik, milletin ve devletin ufkunu karartır. Zira;
"Baştakilerin yolsuzluklarına hesap soramayan sistem, en uç noktasına kadar hırsızların, ahlaksızların ve yalancıların eline geçer."
Bu kural, benim koyduğum bir kural değil, evrensel bir kuraldır. 50 yıldan beri Türkiye'deki olup, bitenleri, çok dikkatli biçimde izliyorum. Değişen bir şeyin olmadığını da, üzüntüyle görüyorum.
Saygılarımla. 30 Mart 2008

Hüsnü Akıncı
0216-3467066

Hiç yorum yok: