24 Eylül 2008 Çarşamba



Sayın Tufan TÜRENÇ
Hürriyet Gazetesi Yazarı 14 Haziran 2008


Sayın Türenç;

14 Haziran 2008 tarihli ve "Bataklık Kurutulmadan Sivrisinekler Bitmez" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Haklısınız. Zira; hiç kimse bataklığın ne olduğunu bilmiyor ve "Bataklığı kurutacağım" derken; bataklığı, daha da çoğaltıyor. Ve; laikliği "Dinsizlik", dini de "Hurafecilik" olarak algılayarak kavga başlatanlar; işi, "REJİM" kavgasına kadar götürmüşlerdir. Hangi kesime ait olursa olsun; medyamız da bu kavgayı, alabildiğine körüklemektedir.
Görülse de, görülmese de, gerçek olan husus, şudur:
Türkiye, 28 yıldan beri gerçek gündemini kaybetmiş ve gerçek hedeflerinden uzaklaşmıştır. Bu sebeple de; Avrupa'da, Rusyadan sonra en büyük toprağa sahip olan Türkiye, kendi kendine yetersiz ve daima başkalarına muhtaç hale gelmiştir. Övülmesi gerekenleri kötüleyen ve kötülenmesi gerekenleri öven medyamız, Türkiye'nin geleceğini gören hedefleri, kamuoyunun önüne getirmemiştir. Üstelik; şişirilmiş şöhretler yaratarak kamuoyunu, daima yanıltmıştır. 12 Eylül öncesi Türkiye'siyle 12 Eylül sonrası Türkiye'sini, varları ve yoklarıyla mukayese etmek kimsenin aklına gelmemiştir. Rant paylaşımındaki medyamızla holdinglerimizin davranışlarıyla, erzak paketine tav olup, gününü kurtarmaya çalışan kesimlerin davranışlarının aynı şey olduğunu; trilyonlara satılma ile 500 kilo kömüre satılmanın arasında fark olmadığını, kimse konuşmamıştır.
En acısı da, şudur:
Kim, ne derse desin ve kim, nasıl yorumlarsa yorumlasın; Türkiye, başta finans ve bankacılık sektörü olmak üzere önemli ekonomik değerlerini yabancılara kaptırmak suretiyle, adeta bir müstemleke ülkesi haline gelmiştir. Türk Telekom'un, peşkeş çekilircesine ve değerinin çok altında bir bedelle Hariri ailesine satışını dahi, kimse sorgulamamıştır. Bu yağma, bundan sonra da devam edecektir. Köprü ve otoyolların, Milli Piyango'nun, elektrik santrallerinin ve iletişim şebekelerinin, şeker fabrikalarının yabancılara satışı konuşulmaktadır ve herkes, sessizdir. Konuşulan da, AKP'nin başarısı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın karizmasıdır. Kim inkar eder: Başarıyı da, karizmayı da yaratan, hangi kesime ait olursa olsun; medyamız değil midir? Sabah Grubu ve atv'nin satışı, medyamızda, Başbakan'ın Hülya Avşar'la yaptığı söyleşi kadar konuşuldu mu?
Şu gerçeğe dikkatinizi çekmek isterim:
AKP'nin 2002 seçimlerinde iktidara gelmesinin sebebi, dini söylemi değildir; bilinçli olarak yaratılan Kasım 2000 ve 21 Şubat 2001 krizleridir. Ayrıca; AKP'ye ait Belediyelerin usullü veya usulsüz faaliyetleridir. Belediyelere ait şirketlerin sayıştay denetimine tabi olmaması, belediye kaynaklarının siyasi amaç için kullanılmasına imkan tanımıştır.
Hatırlarsınız; 17 Ağustos 1999'da meydana gelen Marmra Depremi, Türkiye'nin ekonomisine ağır bir darbe vurmuştur. Depremin arkasında kasıtlı olarak yaratılan ekonomik krizler, AKP'nin iktidarına zemin hazırlamıştır. Herkesin, Anayasa Kitapçığının fırlatılmasıyla meydana geldiğini zannettiği ve iddia ettiği krizler, aslında; Türkiye'yi, bu duruma düşürmek için çıkartılmıştır. Eğer o krizler çıkartılmasaydı; önemli iktisadi varlıklarımız elimizden çıkmayacak ve bugün, rejim tartışmaları yapmayacaktık. Açık ifadeyle söyleyebilirim:
AKP'yi iktidara ve Tayyip Erdoğan'ı Başbakanlığa, bizim dışımızdaki bir organizasyon taşımıştır
İdddia, delil ister. İşte delil:
29 Kasım 200 tarihinde İngiltere Bankalar Birliği Başkanı ve Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Andrew Buxton, Türk Bankacılığı için şu sözleri söylemişti:
"Türkiye'de finansal hizmetlerin yaygınlaştırılması ve genişletilmesi için birleşmeler gerçekleştirilecek ve bazı bankalar, yok olacaktır."
Sonraki gelişmeler, Buxton'un dediği gibi gelişmemiş midir? Buxton, müneccim midir?
Gelelim, bizim cephemize:
1- Günün BDDK Başkanı Engin Akçakoca, 11 Temmuz 2001 tarihli Milliyet Gazetesi'nda yayımlanan demecinde, şu dikkat çekici sözleri söylemiştir:
"Bankaları FON'a almadan rehabilite etme eğilimindeydik. Bunun için dört hafta daha fırsat tanınmasını istedik. Dünya Bankası ile mutabakat sağladık. Ama, IMF tarafı katı davrandı ve razı olmadı. Ben, gene de düşünüyorum ki; böyle bir fırsat tanınsaydı, daha ucuz bir çözüm yolu bulunabilirdi. Garantisi yok; ama, denenmeliydi."
2- Günün FON bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Tevfik Altınok ise, Sabah Gazetesi Yazarı Yavuz Semerci'ye verdiği ve 1 Aralık 2001 tarihli Sabah Gazetesi'nda yayımlanan demecinde, şu dikkat çekici sözleri söylemişti:
"25 Kasım 2001 tarihi itibarıyla TMSF'ye 18 banka devredilmiş; 4 banka satılmış, bir banka daha Fona alınmış, bir banka da kapatılmıştır. FON'a alınan bankaları ve iştiraklerini yaşatmayı değil; satışını, ya da tasfiyesini hedef aldık."
Dikkat ediniz:
Olaylar, Andrew Buxton'un ve Tevfik Altınok'un dediği gibi gelişmemiş midir?
Engin Akçakoca'nın önerisi kabul edilseydi veya o istikamette uygulama yapılsaydı; ağır bir bedel ödenir miydi ve TMSF gibi, Devlet içinde Devlet gibi özel kanunlarla donatılan bir Kurum yaratılır mıydı? Bugün, TMSF'nin Hazine'ye 100 milyar lira borcu vardır. En önemlisi; bankacılık ve finans sektörümüzle, önemli iktisadi değerlerimiz, yabancıların eline geçer miydi? Bu hareketler ve uygulamalar, Türk ekonomisinin tasfiyesine matuf hareketler değil midir? Tasfiye tamamlanana kadar AKP'in iktarda kalacağı anlamına gelmez mi? Bu ülkenin yazar ve çizerleri, iktisatçıları ve aydınları, Atatürk'ün, şu önemli sözünü, hiç hatırlamazlar mı:
"İKTİSADİ BAĞIMSIZLIĞI OLMAYAN MİLLETLERİN İSTİKLALİ OLMAZ!"
Sayın Türenç;
Basında önemli yeriniz olduğu için soruyorum:
Türban ve rejim tartışmaları altında Türkiye'nin, acı bir esarete doğru sürüklendiğini göremiyor musunuz?
Türkiye'nin hızla bir müstemleke ülkesi ve Türk milletinin de bir müstemleke halkı haline getirilmek istendiği gerçeğini anlayamıyor musunuz?
Bilinçsizce yapılan türban tartışmalarının, AKP'ye pirim yapacağı gerçeğini göremiyor musunuz? (AKP'yi 2007 seçimlerinde tekrar iktidara taşıyan gerçek; Medyanın; gerçekleri göremeyip, ordu ve din üzerinden açılan tartışmalara yenik düşerek, olmayan demokrasiyi savunma gayretine girmesidir.)
Yolsuzluklar, keyfilikler, kanunsuzluklar, hiçbir dönemde görülmedik derecede ülkenin her tarafında yaygınlaşmıştır. Bu hususlarla ilgili olarak, niçin bir tavır koymuyor sunuz?
Başka bir demokratik ülkede olsa; yalnız Türk Telekom'un özelleştirilmesindeki keyfilik dahi, iktidarları yerinden ederdi. Medyamız, bu hususlarda niçin sessizdir? (Güney Korede, hükümetin ABD'den yapılan et ithalatındaki sınırlamayı kaldırması sebebiyle halk ayaklanmış ve iktidarı yerinden etmiştir.Güney Kore'de de hiç kimse, "Sebest piyasa ekonomisi var" diyerek, iktidarı savunmamıştır.)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve Devletin kurumlarına meydan okuyan bir avuç insanı, niçin görmezden geliyoarsunuz?
Yoksa siz, Türkiye'nin kuşatıldığının farkında değil misiniz?
Kendinizi, bu ülkeye ve bu yüce millete borçlu hissetmiyor musunuz?
Saygılrımla.
Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: