Sayın Yavuz Semerci; 25 Nisan 2008
24 Nisan 2008 tarihli ve "Tarihe geçecek bir satış" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Başbakan, Çalık, atv ve Sabah grubu arasındaki bu çarpık ve düşündürücü münasebetler, bir noktada, Türkiye'nin nasıl idare edildiği gerçeğini de gözler önüne sermiştir.
Böyle bir olay, Batı ülkelerinin hangisinde olsa deprem yaratır ve iktidarı makamından ederdi. Bizdeki sessizlik ise, aklıselim sahiplerini, derin derin düşündürmelidir.
Ne oldu da Türkiye, böyle bir duruma düştü? Ne oldu da, hertürlü kanunsuzluklar, kayırmalar ve keyfilikler, meşru nizam haline getirildi?
Ne etkili oldu da; gırtlağına kadar borca batmış halk, tepkisiz ve sessiz!
Bu soruların cevaplarını bulmakta güçlük çekiyorum.Bu olay, bilgi sahibi olanları ve düşünmesini bilenleri uyandırmalıdır. Şöyle ki:
21 Şubat 2001 krizi öncesi, Çalık Grubuna yapılan bu desteğin 2-3 katı kadar bir geçici finansman sağlanmış olsaydı; hiç şüphesiz, bir bankacılık krizi ve faciası yaşanmayacaktı ve belki de bugün yabancıların eline geçen iktisadi değerlerimiz elimizde kalacaktı.
Temenni olarak söylemiyorum; ogünlerdeki bazı gelişmeler sebebiyle bunları düşünmeye başladım.
Dikkatlerinize arz ediyorum:
1- Günün BDDK Başkanı Engin Akçakoca, 11 Temmuz 2001 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yayımlanan demecinde, şu dikkat çekici sözleri söylemişti:
"Bankaları, FON'a almadan rehabilite etme eğilimindeydik. Bunun için dört hafta daha fırsat tanınmasını istedik. Dünya Bankası ile mutabakat sağladık. IMF tarafı katı davrandı. IMF'yi razı edemedik. Ben, gene de düşünüyorum ki; öyle bir fırsat tanınsaydı, daha ucuz bir çözüm yolu bulunabilirdi. Garantisi yok; ama, denenmeliydi."
2- Günün FON Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Tevfik Altınok ise; sizinle yaptığı ve 1 Aralık 2001 Tarihli Sabah Gazetesi'nde yayımlanan söyleşide, şu dikkat çekici sözleri söylemişti:
"25 Kasım 2001 tarihi itibarıyla TMSF'ye 18 banka devredilmiş; 4 banka satılmış, bir bankanın da lisansı iptal edilmiştir. 30 Kasım'da bir banka daha FON'a alınmış, bir banka da kapatılmıştır. FON'a alınan bankaları ve iştiraklerini yaşatmayı değil, tasfiyelerini hedef aldık."
Dikkat edilirse; sonraki gelişmeler, Engin Akçakoca ve Tevfik Altınok'un dedikleri gibi neticelenmiştir.
Bu krizler, içinde bulunduğumuz şartların gereği olarak mı, yoksa, bir takım dayatmalar sebebiyle mi meydana gelmiştir?
Bugüne kadar, böyle bir soru soran çıkmamış ve krizlerin sebebi, araştırılmamıştır. Ama; krize işaret eden ve gelişmeleri öngören bir demece de hiç kimse dikkat çekmemiştir. İşte, gizemli demeç:
29 Kasım 2000 tarihinde İngiltere Bankalar Birliği Başkanı ve İngiltere Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Andrew Buxton, Türk bankacılığı için, şu sözleri söylemiştir:
"Türkiye'de finansal hizmetlerin yaygınlaştırılması ve genişletilmesi için birleşmeler gerçekleştirilecek ve bazı bankalar, yok olacaktır."
Sonraki gelişmeler, Buxton'un söylediği gibi gerçekleşmiştir. Buxton bir müneccim olmadığına göre; Kasım 2000 ve 21 Şubat 2001 krizleri, başkaları tarafından bilinçli olarak ve bir hedefe istinaden kasıtlı olarak çıkartılmış demektir.
Türkiye'de bu olayların sorgulaması yapılmamıştır. Bu sebeple de, Çalık Grubunun Kamu Bankaları tarfından beslenmesi ve kayırılması da sorgulanamayacaktır. Sizler gibi sayıları, azdan az olan kişilerin de sesleri, örtülecektir. Uyutulmuş veya uyumayı seven bir kamuoyu oluştuğu için de, paranın üstündeki yazıdan başka geçerli hedef tanımayanların keyfiliği, Türkiye, bir sömürge ülkesi ve Türk milleti de bir sömürge halkı haline gelinceye kadar sürecektir. Elbette ki; siyasi, iktisadî ve hukukî dengeler kurulamayacaktır.
Bir düşününüz:
Türkiye'yi derinden sarsan ve bütün ekonomik faaliyetleri yerlebir eden 17 Ağustos 1999 Marmara depreminden sonra; dengeleri, tekrar tesisi edici para politikalarına yöneleceğine; depremden daha şiddetli olan para politikalarına yönelinmiş ve Türkiye'nin ekonomisi, yabancılara ikrama hazır hale getirilmiştir.
Böyle bir Türkiye'de, elbette ki Sabah ve atv olayı konuşulamaz ve sorgulanamaz.
Vatanseverliğin suç, millete hizmet etmenin ahmaklık olarak kabul edildiği bir ülkede; hak aramak, hakkı gözetmek ve sorgulamak, mümkün olabilir mi?
Saygılarımla. 25 Nisan 2008.
Hüsnü Akıncı.
27 Eylül 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder